Görünürde hiçbir neden yokken ve birdenbire başlayan: çarpıntı, terleme, göğüste
sıkışma
ve nefes darlığı ile kişi
'kalp krizi’
geçirdiğini ya da tansiyon yüksekliği nedeniyle beyin kanaması ve
‘felç
geçirmekte olduğunu’
zannederek
yoğun bir 'ölüm korkusu' ya da 'felç
olma
korkusu'
yaşar. Görünürde hiçbir neden yokken
dedik, ama altta bilinçaltında
veya daha doğrusu bilinçdışında mutlaka kişiyi çok etkilemiş travmalar, vs veya
etkilemeye devam eden bir şeyler vardır
bu nedenle ilaç tedavisi çoğu kez tek başına yetersizdir. İlaçlar bırakıldığında
panik
ataklar çoğunlukla tekrarlar.
Çünkü ancak hiptnoz altında psikoterapi ile bakış açıları, yanlış yorumlamalar, vs
bilişsel çarpıtmalar ortadan kalkar.
Panik bozukluk da ancak bu şekilde tedavi edilmiş olur. O yüzden hipnoz altında
bilinç
dışındaki paniğe yol açan
nedenlere ulaşılarak travma veya korkuların çözümlenmesine çalışmak gerekir. Aksi
halde
ilaçlar bırakılınca hemen
hastalık tekrarlar. Bu nedenle her ilaç bırakma hüsranla neticelenir ve kişi yeniden
ilaç alımak zorunda kalınır. Uzun
süreli ilaç kullanımı da kilo, her iki cinste cinsel isteksizlik, orgazm olamama ile
erkeklerde ereksiyon ve boşalma
sorunları; kalpde iletim bozuklukları dolayısı ile yaşam kalitesinin düşmesine neden
olur. Sürekli eli nabzında ve
kolunda tansiyon aleti, doktor-doktor dolaşma, acil servislere gitme, hastalık
hastalığı
ve evden bile çıkamayacak
(agorafobik tutumlar)
hale gelir.
Bazen de başında bir tuhaflık, sersemlik hissi, baş dönmesi, düşüp
bayılıverecekmiş
gibi olma, kendisini veya çevresini bir garip ya da değişik
hissetme
gibi duyguların
ortaya çıkmasıyla, 'kontrolünü kaybetmeye' ya da
‘delirmeye başladığını’
düşünerek kendisine ya da çevresindekilere bir zarar vermekten
korkmaya
başlar.
Hastalar sık sık doktor ya da acil servise götürülür. Orada yapılan birçok muayene,
çekilen film, EKG, MRI, tomografi ve diğer incelemelerde bedensel olarak hiçbir şey
bulunmaz. Ama bazen hasta bunlara da inanmaz ve yine doktor-doktor dolaşır, lüzumsuz
tetkikler olur, bunları arasında oldukça riskli kalp kateterizasyonu
(anjio) dahi
olabilmektedir. Bazı hastalar baş dönmesi nedeniyle Nöroloji ve KBB tarafında
vertigo
tanısı ile yıllarca tedavi edilir ama bir sonuca varılamaz. Bazı hastalar ise
esansiyel
hipertansiyon tanısı ile yıllarca tansiyon ilacı kullanırlar. Bazıları kolit tanısı
ile
istedikleri yiyecekleri yiyemedikleri gibi ilaçlar, astım ilaçları ile daha da
kötüleşme ,
son zamanlarda allerji özellikle GLUTEN ALLERJİSİ tanıları ile tetkikler, vs ile
hayatları
kısıtlanır ve zindana döner. Hasta, her yeni atak ile aynı dehşet ve korkuyu yeniden
yaşamaya ve acil servislere ve çeşitli branşlardaki doktorlara taşınmaya devam
eder.. Her
seferinde yeniden muayene, yeniden incelemeler yapılır ancak hiç bir şey bulunamaz.
Ataklar tekrarlamaya devam ettikçe hasta, ataklar arasındaki dönemde gergin,
huzursuz ve endişeli bir şekilde her an
yeni bir panik atağının geleceğini beklemeye başlar. Bu endişeli bekleyişe
'beklenti kaygısı'
adı verilir. Atakların
çoğu zaman, belirsiz zaman ve yerlerde gelmesi bu kaygıyı daha çok artırır. Ataklar
sıklaştıkça, kalp krizi geçirip
ölme, felç olma ya da kontrolünü kaybedip çıldırma korkuları pekişir. Hastalar, evde
kimsenin olmadığı bir zamanda kalp
krizi geçirmekten ve hastaneye ulaşamadan ölmekten ya da kontrolünü kaybederek
çıldırıp intihar etmekten, kendisine ya
da yakınlarına bıçak ve bu gibi bir şeyle zarar vermekten, başkalarının bulunduğu
ortamlarda çılgınca ve garip
davranışlarda bulunarak rezil olmaktan şiddetle korkarlar. Bu düşüncelerin sürekli
aklına gelmesinden dolayı da yoğun
bir sıkıntı ve kaygı duyarlar. Bir süre sonra ataklara ve ataklar sırasında
gerçekleşeceğine inandıkları
"felaketler" e
karşı, bazı önlemler almaya ve kimi davranışlarını değiştirmeye başlarlar. Ataklara
neden olabileceğini düşündükleri
etkinliklerden, yiyecek ve içeceklerden vazgeçerler. Ataklara karşı evden çıkarken
alkol/madde/ilaç kullanırlar.
Ataklar sırasında kullanmak üzere de yanlarında ilaç, su, yiyecek v.b. taşırlar.
Ataklar sırasında olabileceklere karşı
önlem alırlar.
Hastaların %60'ından fazlası, atakların geleceği yer ve durumlardan
kaçınmaya
başlarlar. Yalnız başına evde kalamaz,
sokağa yalnız çıkamaz, otobüs, vapur, deniz otobüsü gibi taşıt araçlarına, asansöre
binemez, dar sokak ya da
köprülerden geçemez, pazar yeri, büyük mağazalar gibi kalabalık yerlere giremez
olurlar. Bazen de, ancak yanlarında
birisi ile yoğun bir endişe ve rahatsızlık duyarak bu tür yerlere gidebilirler.
Hastaların, yalnız başlarına panik
atağı geleceğini zannettikleri yerlere gidememe, o tür yerlerde kalamama durumlarına
'agorafobi'
adı verilir.